Avının peşinde olan bir suikastçinin görevini başaramaması ve yakalanmamak adına yüzüğündeki siyanürü içip öldüğünü çoğu filmde izlemişizdir. Bu olay gerçek hayattan yaşanan olaylardan esinlenerek beyaz perdeye aktarılmıştır. Peki siyanürü bu kadar tehlikeli yapan şey nedir, nasıl oluyorda saniyeler içinde bir insanın ölümüne sebep olabiliyor. Benim gibi birçoğunuz bunu merak etmişizdir.
Temelde siyanür zehirli veya kanserojen bir madde olmamak ile birlikte vücutta depolanmaz. Hatta bir çok yiycekte bulunur ve doğal yollarla vücudumuza alırız. Siyanürü en aktif aldığımız madde sigara ve yangın dumanlarıdır. Öte yandan siyanür bir çok bitki ve böcek tarafından üretilmektedir. Kiraz, badem, kayısı, şeftali, erik, fasulye, patates, turp, lahana, şalgam, brokoli ve mısır siyanürlü bileşikler bu bitkiler tarafından doğal olarak üretilir. Bunun yanında sanayi alanında sıkça kullanılır. Bu kadar doğal içerikli olan bir madde nasıl oluyorda bir insanı saniyeler içerisinde öldürebiliyor. Sorunun cevabı atasözlerinde yatıyor sanırım, çoğumuzun duyduğu bir söz vardır; "Çoğu zarar, azı karar."
Siyanür eser miktarın üzerinde kullanıldığı zaman kanda bulunan methemoglobin'e irreversible (geri dönüşümsüz) bir şekilde bağlanarak etkinlik gösteriyor ve bu özelliği kanın dokulara oksijen perfüzyonunu sağlayamaması sonucu hipoksi'ye ve sonuçta hipoksik şok ve ölüme neden oluyor. Bu esnada oksijen kanda mevcuttur fakat taşınamaz formda olduğundan oksijen vücutta kullanılamaz ve vücut adeta oksijen havuzunda boğularak ölür.
Tedavisi ise şu şekilde olur öncellikle zehirli maddenin zehirsiz başka bir metabolite çevrilmesi için öncelikle hastaya sodyum nitrit verilir. Bu madde methemoglobin'e siyanür ile yarışmalı olarak bağlanır ve siyanür bu sayede methemoglobin'e bağlanamaz. Daha sonra verilen sodyum tiyosülfat ise siyanür ile reaksiyona girerek tiyosiyanat oluşturur. Bu madde vücut için toksik değildir ve böbreklerden atılır.
Yakın zaman önce eski Hırvat general Slobodan Praljak mahkeme salonunda potasyum siyanür içerek intihar etmiş. Otopsi sonuçlarında Hırvat Generalin kanında yüksek oranda potasyum siyanür tespit edilmiştir.
Temelde siyanür zehirli veya kanserojen bir madde olmamak ile birlikte vücutta depolanmaz. Hatta bir çok yiycekte bulunur ve doğal yollarla vücudumuza alırız. Siyanürü en aktif aldığımız madde sigara ve yangın dumanlarıdır. Öte yandan siyanür bir çok bitki ve böcek tarafından üretilmektedir. Kiraz, badem, kayısı, şeftali, erik, fasulye, patates, turp, lahana, şalgam, brokoli ve mısır siyanürlü bileşikler bu bitkiler tarafından doğal olarak üretilir. Bunun yanında sanayi alanında sıkça kullanılır. Bu kadar doğal içerikli olan bir madde nasıl oluyorda bir insanı saniyeler içerisinde öldürebiliyor. Sorunun cevabı atasözlerinde yatıyor sanırım, çoğumuzun duyduğu bir söz vardır; "Çoğu zarar, azı karar."
Siyanür eser miktarın üzerinde kullanıldığı zaman kanda bulunan methemoglobin'e irreversible (geri dönüşümsüz) bir şekilde bağlanarak etkinlik gösteriyor ve bu özelliği kanın dokulara oksijen perfüzyonunu sağlayamaması sonucu hipoksi'ye ve sonuçta hipoksik şok ve ölüme neden oluyor. Bu esnada oksijen kanda mevcuttur fakat taşınamaz formda olduğundan oksijen vücutta kullanılamaz ve vücut adeta oksijen havuzunda boğularak ölür.
Tedavisi ise şu şekilde olur öncellikle zehirli maddenin zehirsiz başka bir metabolite çevrilmesi için öncelikle hastaya sodyum nitrit verilir. Bu madde methemoglobin'e siyanür ile yarışmalı olarak bağlanır ve siyanür bu sayede methemoglobin'e bağlanamaz. Daha sonra verilen sodyum tiyosülfat ise siyanür ile reaksiyona girerek tiyosiyanat oluşturur. Bu madde vücut için toksik değildir ve böbreklerden atılır.
Yorumlar
Yorum Gönder